25 Ağustos 2013 Pazar

San Juan

Şuan San Juan'daki evimdeki ilk gecemi geçirmek üzereyim.Fotoğraf makinesinin aktarma kablosunu valizden çıkarmadığımdan dolayı fotoğrafları yolculuğu da anlatarak sonra yükleyeceğim. Ailem düşündüğümden bile sevimli çıktı çok sıcak davranıyorlar ve yardımseverler. San Juan yeşilliğin az olduğu bir yer ama evleri oldukça güzel. Bizim ev şuan tadilatta, tadilat bitince Josce'yle benim ayrı bir odamız olucak. Annem babam ve küçük kardeşim daha San Juan'a gelmediler çünkü arabanın camını kırıp kamerayı ve ses sistemini çalmışlar. Afs gönüllülerinin bize bir çok kez hatırlattığı gibi Buenos Aires tehlikeli bir yer. Bugün teyzem Gabby, onun ailesi ve anne tarafının neredeyse tamamıyla tanıştım ve birlikte yemek yedik. Empanada diye bir şey var ki aynı Türk börekleri gibi içi bol soğanlı etle dolu ve çok lezzetli! Herkes çok arkadaş canlısı davranıyor, az buçuk ispanyolcamla anlaşmaya çalışıyoruz. Yarın kardeşimle odanın her tarafına eşyaların isimlerinin yazılı olduğu post-itler yapıştıracağız ki ezberleyebileyim. Bu arada yarın okula gidiyorum üniformamı hazır etmiş ailem, hava çok soğuk olduğu için kat kat giyiniyorum. Burda herkes birbirine 'chau' diyor hoşçakal anlamında. Fotoğraflarla birlikte yolculuğu ve Buenos Aires'i anlatacağım, Buenas noches!

12 Ağustos 2013 Pazartesi

Vize İşleri

Merhaba arkadaşlar. Konserden beri yazmıyordum. Bayramdan bir önceki gün vize maillerimiz geldi ama o gün yetiştiremedik ve son gün yani bugün yaptık bütün işleri. Öncelikle annem ve babamla notere gittik orada muvafakatname yazıldı daha sonra yeminli tercümana muvafakatname ve sicil kaydını tercüme ettirdik. Tabii bu işler söylendiği kadar kolay olmuyor, oldukça karışık. Noter benim adımı Gülceğ, anneminkini de Gülcem şeklinde yazmıştı. Bu yüzden tercüman ve noter arasında 4-5 kez dolaşmamız gerekti. Daha sonra kaymakamlığa gidip apostil aldık ama orada da bize bu belgelerin tekrar notere götürülmesi gerektiği söylendi. Bir kez daha gittik, sonra bir kaç saat apostillerin hallolmasını bekledik, formları doldurduk, scan ettik ve sonunda yetkililere maili yolladık. Bu arada bu sabah uçuş tarihimizin değiştiği ile ilgili bir mail geldi, Arjantin Afs öyle istemiş. 22 sinde gidiyoruz ve Sao Paolo aktarmalı. Kimseye çaktırmıyorum ama aslında ÇOK HEYCANLIYIM! Valizimi hazırlamaya çalışıyorum fakat 46 kilo sınırı olmasına rağmen 8 kilo fazlam var anlamıyorum ki ben neyi abarttım bu kadar, hala koymadığım eşyalar da var artık halledeceğim bir şekilde. Bir sonraki yazımda görüşmek üzeree

6 Ağustos 2013 Salı

Tear down the wall!

   Bu sabah erken saatlerde İzmir'e döndük. Yorgunluğu hala atamadım üstümden, yıllardır bir kere İstanbul'u gezmemiş insan 3 günde gezmeye çalışırsa olacağı budur tabi. Gider gitmez başladık Ayasofya'dan, daha sonra Sultanahmet Camii, Yerebatan Sarnıcı, Eminönü, Galata Kulesi, Taksim Meydanı, Beyoğlu, Kadıköy, Mısır Çarşısı, Kapalı Çarşı, Boğaz Turu derken önemli çoğu yeri gezmiş olduk. İstanbul' u çok sevdim. Ama aşırı kalabalığa dayanamayan bir insan olarak benim yaşayabileceğim bir yer gibi değil pek, tabii yaşadığın semte göre değişir bu. Arjantin'e götürmek için magnetler, bardak altlıkları, bir kaç takı, bir de karışık lokumlar aldık son olarak.
Beyza abla, dayım, ben ve annem 
    Yazımın başlığından da anlaşılacağı gibi asıl amacım burda size şuana kadarki hayatımdaki en heyecan verici deneyim olan Roger Waters konserini anlatmak. Cumartesi ve pazartesi günleri İstanbul'u gezdik, pazar günü ise konser günü olduğu için hiç yorulmamayı, bütün enerjimizi konsere saklamayı tercih ettik. İtü kampüsüne gittiğimizde saat 5 civarıydı. Herkes sabahın erken saatlerinde gelmeye başlamıştı bile. Hele saha içinden bilet alanlar en önden yer kapabilmek için daha erken gelmişlerdi. Saha içi ses kalitesi ve sahneyi görebilmek açısından daha iyi olsa da biz yer bulma açısından rahattık. Tribünlerdeydik ve yerimiz belliydi, ama o atmosferi hissetmek için kapı açılışından 1 buçuk saat önce gitmek bizim için bir zevkti. Binlerce Pink Floyd hayranıyla bir arada olma hissi, gerçekten çok güzeldi.
Bu da tanımadığım bir Pink Floyd
hayranının fotoğrafıma katkısı
     Bu arada konser sayesinde Arjantin'in Gülleri'nin son üyesi olan Sarp'la da tanışmış oldum. Daha önceki konuşmalarımıza da dayanarak çok iyi anlaştığımızı söyleyebilirim, müzik zevki de harika :D O da San Luis'e gidiyor, San Juan'a yakın bir yer.
Babam ve ben
   
                            Saha içinden bilet alanlar bizden daha önce içeri alındılar ve hepsi önlere gidebilmek için deli gibi koşuyordu, Sarp en öne geçebilmiş artık nasıl koştuysa ben koşanları izlememe rağmen göremedim onu. Daha sonra biz de içeri girdik yerimize oturduk, sahne müthişti. Bir kaç saat sonra adım atılacak yer yoktu, tıklım tıklımdı her yer. Saat tam 9 da havai fişekler eşliğinde In the flesh ile başladı The Wall konseri. Ben hayatımda bu kadar güzel bir 3 saat daha geçirmemiştim. Gittiğim ilk konser aynı zamanda hayatımda görüp görebileceğim en güzel konserdi kesinlikle. Dayım şuana kadar bir çok konsere gitmesine rağmen en beğendiğinin bu olduğunu söylüyor. Müziğe öyle kaptırmışım ki kendimi çok çabuk geçti zaman. En sevdiğim parçalardan biri olan The Trial'ın ardından çılgınca "Tear down the wall!" diye bağırarak duvarı 199. kez yıkmış olduk. Kaç gündür kendi kendime "Keşke konser bugün olsaydı ya" diye söylendiğimi sayamadım. Böyle bir şeye tanıklık etmek kendimi çok şanslı hissettirdi. Bu arada Roger Waters'ın duyarlılığıyla konserde Gezi Parkı olaylarında hayatını kaybedenleri de anmış olduk ve hiçbir toma olmaksızın "Her yer Taksim, her yer direniş!" sloganları atabildik. Roger Waters konuyla ilgili Türkçe bir şeyler de söyledi. Bu konser hayatımdaki değişimlerin bir başlangıcı olsun. Bundan sonra daha çok konserlere, etkinlikere katılacağım. Şimdi hayatımdaki en büyük değişime 17 gün kaldı ve bugün 'sonunda' vize mailimiz geldi. Bayram da var şimdi nasıl halledeceğiz bilemiyorum ben hemen işe koyulayım. Hasta luego!


In the flesh 




we don't need no education, we don't need no thought control

Rogeeer