16 Eylül 2013 Pazartesi

Mendoza'nın yolları taştan

Uzun zamandır yazamıyorum. Bunun nedeni buradaki hayatım İzmir'de olduğundan çok daha yoğun. İzmir'de yapacak bir şey bulamazken burada her akşam bir aktivite oluyor ve genelde hep yorgun oluyorum. Dün kardeşim Josce'nin hockey maçı için San Juan'a 2 saat uzaklıktaki Mendoza'ya gittik. Kardeşim takım arkadaşlarıyla gitti, ben annem babam ve Angy biraz daha erken gittik ben şehri gezebileyim diye. İnanılmaz soğuktu, kat kat giyinmemize rağmen dayanamadık soğuğa. Burada hava çok dengesiz, 3 gün önce "zonda" denen bi sıcak hava rüzgarı oldu ki İzmir'in yazını aratmıyordu, tek farkı hava nemli değil aşırı derecede kuru ve nefes dahi alınmıyor. Okullar tatil oluyor, insanlar dışarı çıkmıyor o derece. Mendoza'da dağlardan karşılanıyor su ihtiyacı ve çoğu yerde bu marka su içiliyor, Villavicencio. Biz de burada bu markayı içiyoruz. Mendoza'ya gittiğimizde yaklaşık 3000 metre yükseklikte bu suyun geldiği yeri gezdik ancak fabrikaya giremedik. Kar yağıyordu, manzara çok güzeldi. Güney Amerika için çok önemli bir insan olan San Martin anıtına gittik. Facebook sayfamdan bir sürü fotoğrafa ulaşabilirsiniz, hepsini buraya atmak çok zaman alıyor.
Bu arada bu akşam tango kursum başlıyor. Pazartesi ve çarşambaları birer saat tango dersi alacağız bir başka değişim öğrencisi olan İtalya'dan gelen arkadaşım Federica'yla. Mendoza'ya gitmeden önceki akşam Tayladlı arkadaşımız Nuttapong'un doğum günü vardı evinde. Bol bol empanada yedik, bir Arjantin geleneği olarak doğum günü çocuğu pastayı kesmeden ısırdı ve bol bol dans ettik latin müzikleriyle. Cumbia diye bir müzik türü var burada kimse aslında sevmiyor bu müziği ama bolichelerde falan hep bü müzikle dans ediliyor çok eğlenceli. Bir çok farklı ülkeden insanla aynı masada oturup muhabbet etmek o kadar hoşuma gidiyor ki anlatamam. Hepimizin bir ortak noktası var ve sıkılmadan saatlerce konuşabiliyoruz. Herkesin ana dili gibi bildiği ve kolayca anlaşabildiğimiz dil İngilizce. Aramızda başkaları da olduğu zaman İspanyolca konuşmaya çalışıyoruz.Bazen herkes kendi ana dilinde bir şeyler söylemeye başlıyor istemeden. Bazen bütün diller birbirine giriyor gülmekten karnımız ağrıyor. Bu Afs sayesinde hem hayatımızda hiç unutulmayacak 1 yıl yaşamış oluyoruz hem de hiç bitmeyecek arkadaşlıklar oluşuyor, biz şimdiden "Seneye sizin eve geliyorum, hazırlıklı ol." diye muhabbetlere başladık. Ve tabii ki hangi ülkeden olursak olalım şuan hepimizin 2. evi Arjantin'de, kendi ailemiz dışında da tanıştığımız aile dostları, arkadaşlar sürekli bizi evlerine davet ediyor ve çok güzel vakit geçiriyoruz. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder